Hiç lafı uzatmıyor; “Kıl dönmesi gibi tek ve hür, bir sakal gibi kardeşçesine...” diyerek konuya giriş yapıyoruz. Malum, mevzu uzun; neden sakal bırakıyoruz?
Sosyal medyamızı düzenli olarak takip ediyorsan biliyorsun ki şu post ile çok kısa bir giriş yapmıştık bu konuya. Şimdi biraz daha derinlemesine ele alalım istiyoruz. Çok uzatmayacağız ama mevzunun “köküne” inip oradan başlayalım.
Sakal Nasıl Oluşur?
Aslında olaya sakal özelinde bakmayalım bu noktada. Çünkü sakalın da kökünde kıl var. Yani, kıl nasıl oluşur?
Vücudumuzda avuç içleri ve ayak tabanları dışında her bölgede kıl oluşumu var. Kıllar, kıl folikülü (kökü) adı verilen keseler içine yerleşmiştir. Bu keselerden insan bedeninde 5 milyon kadar vardır. Yani, çok kıllı görünmesek bile aslında epey üretim noktası var vücutlarımızda. Hatta, şaşırtıcı bir bilgi de verelim; kafamızdan sonra en çok kıl kökünün bulunduğu bölge burnumuz. Bacakları, kolları ve sakalı düşününce burun pek de akla gelmiyor, değil mi?
Kıl oluşumunu androjen hormunu sağlıyor. Bunun bir erkeklik hormonu olmasından ötürü de erkekler de daha çok kıl bulunuyor. Tabii genetiğin de rol oynadığını unutmuyoruz. Evet, bu kısa girizgahtan sonra sakal mevzusuna geri dönüyoruz.
Erkekler Neden Sakal Bırakır?
Kendisi gibi mazisi de uzun sakalın. Tarih öncesindeki insanlarla başlıyor mevzu. Erkeklerin sakallı olmasının tek sebebi o zamanlarda tıraş bıçağı olmaması değildi. (Dikkatinden kaçtıysa belirtelim, bu yazıda ürün yerleştirme bulunmaktadır.) En azından bilim insanları bunun bambaşka üç sebebi daha olduğunu söylüyor:
1) Soğuk: E tabii, o zamanlar yok öyle anne örgüsü atkılar, kaşkollar. Çırılçıplak ve küresel ısınmasız bir doğada kışlar çetin, kışlar sert, kışlar acımasız. Soğuk bir tokat gibi çarpıyor insanın yüzüne ama sakal sayesinde soğuktan bir miktar da olsa korunmak mümkün oluyor.
2) Şiddet: O zamanlarda insanın içinden birinin suratına “çakmak” geldiği zaman çakılıyordu. Güçlü olan kelimenin tam anlamıyla kazanıyordu. Bu ilkel otorite savaşlarında sakal, yalnızca soğuktan korumuyor; bir saldırı karşısında yenilecek yumrukların etkisini de azaltıyordu. Kalın kıllı, gür ve uzun bir sakal yumruk ile yüz arasında bir nevi yastık işlevi görüyordu, diyebiliriz.
3) Cinsel Seçilim: Eveeeet, bunun da payı vardı. Çünkü bir aslan yelesini andıran gür sakallar çene çizgilerinin de daha keskin görünmesini sağlıyordu. Böylelikle bir erkek daha güçlü, maskülen ve testosteron aşılanmış gibi görünüyordu.
Tamamen yaşam iç güdüsünden hareketle bakıldığında bir işlev kazanmış olmasıyla Antik Hindistan ve Antik Mısır kültürlerinde de bir sosyal statü, güç göstergesi olarak yerini aldı. Ya da Vikingler... Görünümleri ile övünen Vikinglerin sakalları onlar için düşmanlarına korku salan bir araçtı aynı zamanda. Elbette bu durum tarih öncesi ile sınırlı kalmadı; tarih boyunca da pek çok kültürde, farklı biçimlerde sakal erkekler dünyasının sosyal ya da siyasi yaşamında belli bir gösterge olarak rol oynadı.
Bırakmak ya da Bırakmamak; İşte Bütün Mesele Bu
Hala saç, sakal ve bıyık ile ilgili çeşitli yönetmelikler yüzünden bazı meslekler kısıtlayıcı kurallar içeriyor olsa da, genellikle sakal bırakmak ya da tıraş olmak bir seçim meselesi daha çok. Yani soğuktan korunayım, sağ kroşeye karşı bir önlem alayım gibi dertlerden daha çok imaj belirlemekle ilgili gibi görünüyor. Peki, öyle mi?
Sakalın erkeklerin dünyasında bireysel bir seçim olarak ele alındığı zaman nasıl bir rol oynadığına ve karşı cins tarafından nasıl göründüğüne dair pek çok çalışma yapılmış durumda. Tek tek hepsinden bahsetmeyecek olsak bile, karşılaştırmalı olması açısından birkaç örnek vermeden geçmeyelim.
Çok değil, 2016 yılına gidelim ve Barnaby Dixson ve Markus J. Rantala’nın çalışmasına göz atalım: Yüzlerce kadının katıldığı çalışmanın sonucunda kadınların tercihi belirgin bir farkla sakallı erkeklerden yana. Ancak madalyonun diğer yüzü de yok değil. Gelelim Michael S. Wogalter ve Judith A. Hosie’nin 1991 yılındaki çalışmasına: Tıraşlı erkeklerin çok daha genç, çekici ve sosyal erkekler olduğuna dair bir kanaat geliştirildiği sonucu çıkıyor. Son olarak, bu iki karşıt sonucu bir bağlama oturtmak fikrini test etmiş başka bir çalışmadan bahsedelim: Zinnia Z. Janif, Robert J. Brooks ve Barnaby Dixson’ın yaptığı çalışmada eğer birçok sakalsız erkek arasında, sakallı bir erkeğin olduğu fotoğraf gösterilirse kadınların sakallı erkeği seçtiği görülmüş. Bu da demek oluyor ki sakal, ayırıcı bir unsur olduğu sürece tercih ediliyor.
Evet beyler, işimiz kolay değil. Kesmeli mi, bırakmalı mı, hangisi daha güçlü ve dikkat çekici bir imaj sağlıyor? Bu soruya cevap ararken bir de erkeklerin sakal bırakmasına dair daha evrimsel olan bir teori de akıllara takılıyor: Bir erkeğin, kendi hemcinsleri arasında daha güçlü ve saldırgan görünmesi faktörü. Böyle söyleyince şimdi kulağınıza nahoş gelebilir ama hatırlayalım yastık görevi gördüğü için sakal bırakan tarih öncesi insanları... İşte, sakalın bir güç nişanesi olması fikri hala çürütülmüş değil.
Meraklısı için konu ile ilgili pek çok daha araştırma var. Ancak şu kadarı bile sakalın hala öylesine bir dekor olmadığını göstermeye yetiyor. Bu teorilerden hangisi daha mantıklı geliyor sana, bunu bilemiyoruz ama bilmek isteriz. Senin tercihin hangisinden yana bakımını eksik etmediğin sakal mı, sineklerin ayağını kaydıran tıraş mı?
(Bu yazıda ürün yerleştirme bulunmaktadır, demiştik.)