Sahi, neden? Pek çok erkek için verilecek olan cevaplar değişir ama bir bakıma da birbirinin aynısı oluyor. Biz de bir derleyip toparlayalım, biraz işinsel bölümünde da gördük..
Ömrümüzü yiyen gelirlerin ardından yasakların olabileceği en düşük düzeyde tutulduğu 2021 yazında, yine düğün konvoylarını, “Save The Date” yolcu, gelinbaşı fiyatlarını almaya başladı. Pek çok insan erteledikleri düğünlerini yapabilmekten dolayı mutluyken, bir diğer tarafta damat görünmeye hiç ilgilenmeyen pek çok beyefendi de var. Biz merceği onları saklamaya karar verdik. Özellikle de “Milenyum Kuşağı” üyesi olanlar başta olmak üzere erkekler genel olarak evlenmek istemiyor. Peki, neden?
Evlilik Ne Zaman İcat Edilmiş?
Bu bir isyan değil, doğru bir soru. Toplumsal açıdan bakıldığında, evliliğe evrimsel bir basamak diyebiliriz. Nasıl olduğuna dair getirilen pek çok açıklama var ama biz Karl Marx’tan öğrendiklerimizden bahsedeceğiz. Hikâye şöyle gelişiyor: İlkel insanlarda ne dini ne ahlaki ne de hukuki bir bağ yok. Çiftleşme dürtüsü üzerinden herkesin istediği bir başka partner ile birlikte olup çocuk yapması mümkün. Bu serbestliğin bir sebebi de tabii ki henüz bir toplum yapısından bahsedilmemesi. Ne zaman ki tarım devrimi ile çitler çekiliyor, herkes kendi toprağını ekip biçmeye başlıyor mülkiyet kavramı da oluşuyor. Peki, sonra? İlkel insanlar daha seçici ve kendi soylarının devamlılığını sağlayan partnerleriyle daha bağlayıcı ilişkiler kuruyor. Çünkü işin ucunda toprakların, mirasın devredilmesi meselesi var. Özetlemek gerekirse ilkel insanların serbestçe çiftleşmesi durumu, özel mülkiyetin doğması ve bununla birlikte veraset, miras gibi kavramları getirmesiyle, ilkel toplum kavramını dolayısıyla da bugün bildiğimiz anlamındaki evliliğin temellerini atmıştır, diyebiliriz. Hatta o çok pahalı pırlanta yüzüklerin ortaya çıkmasındaki katkıları için de Mısırlılar’ı sevgiyle anabilirsiniz. Çemberin sonsuzluğu simgelediği, sol yüzük parmağındaki damarın da kalbe gittiğine inanan Mısırlılar “alyans”ı ilk kez kullananlar oldu. Ancak Mısırlılar’a çok da yüklenmeyin, çünkü onlar saman, ot, saz taktılar. Pırlantalar en çok İkinci Dünya Savaşı sırasında zirveye çıkmıştır. İnmeye de niyeti yok gibi…
Eee, Neden Bu İnat?
Bazı erkeklerin içinden bir triatlon koşucusu bile çıkabiliyor söz konusu evlilik olunca. 😉 Erkeklerin evlenmek konusunda ayak sürümesi, buna karşı bir direnç göstermesi aslında ne sadece bizim toplumumuzda, ne de sadece belli jenerasyona özgü bir durum. Biraz araştırınca dünyanın çok farklı kültürlerinde de evlenmemek gibi bir yönelim olduğu görülüyor. Sebepleri aslında çok da yüzeysel değil.
Biraz bakalım:
Aile Faktörü
Hepimiz daha büyürken anne ve babamız arasındaki ilişkinin yakın gözlemcisi oluyor ve ilişkiyi ilk olarak bu model üzerinden tanıyoruz. Anne ve baba arasındaki ilişkinin, iletişimin nasıl olduğu, ilerleyen zamanlarda bizim de nasıl bir bakış açısına sahip olabileceğimizi belirliyor. Bu sebeple de ailede çok da iyi bir ilişkiye şahitlik etmemiş olan bireylerin, evliliğe biraz daha mesafeli olduğunu söylemek en hafif tabiriyle çok da yanlış olmaz.
Yetiştirilme Tarzı
Bu söylediğimizin pek çok yönü olduğunu biliyoruz ancak biz daha çok annelerin erkek çocuklarla ilgili bazı davranışlarına değineceğiz. Klinik Psikolog Tuna Tümer şöyle değerlendiriyor: Erkek çocuğunu çok seven anneler… Genelde istedikleri her şeyi kolayca elde eden, daha doğrusu istekleri ona kolayca verilen çocukların, ilerleyen zamanlarda daha az sorumluluk aldığı görülüyor. Ancak ilkel çağlardan beri var olan ve hala kendini gösteren bir gerçek vardır; bir erkeğin kendini kanıtlaması, sadece erkek olduğu için ihtiyaç duyduğu kendini var etme alanı ve onun kendini gerçekleştirmesi, ancak sorumluluk alabilmesiyle mümkündür. Dolayısıyla annelerin erkek çocukları üstündeki aşırı korumacı ve özverili tavırlarının, bir bakıma onların kendilerini gerçekleştirmelerine ve sorumluluk almalarına engel teşkil ettiği söylenebilir.
Kadın ve Erkek Arasındaki Çizginin Silikleşmesi
Aman diyelim, geri kafalı ilan edilmeyelim lakin, böyle bir gerçek var; maskülenlik ve feminenlik arasındaki çizgi artık eskisi kadar kalın değil. Daha feminen tavırlara, imajlara sahip erkekler ve daha maskülen tavırlara, imajlara sahip kadınlar çok sayıda. Oysa hala ilkel bir tarafımız da mevcut. Erkeklerin kendilerini daha “erkek” hissetmesinin bilimsel açıdan bakıldığı zaman, “ataerkil” yapı ile ilgisi olmadığı görülebiliyor. Erkek, kendini var etmek, gerçekleştirmek için hala koruyucu, sahiplenici, sorumluluğu üstlenen bir misyona ihtiyaç duyabiliyor. Kadın ve erkek arasındaki bu dengenin sarsılması da evliliğin önündeki engellerden biri olabiliyor. Buradan ne anlamamız gerektiğini, milyonlarca okuru olan blogger James Michael Sama çok iyi ifade etmiş aslında: “Bence kişinin bireysel yaşamında bir ilişki içindeki “güç” ve “bağımsızlık” kavramları arasında net bir ayrım yapmamız gerekiyor. Başarılı bir ilişki bir takım işidir ve takımlar ancak ortak bir amaç için birlikte çalışırlarsa kazanırlar. Bu durumda, mutlu bir yaşam mümkün olur.”
Ekonomik Sebepler
Evlilik için ciddi bir bütçe gerektiğini kimse inkar etmiyor diye düşünüyoruz. Binlerce liralık bir masraftan bahsediyoruz çünkü. Bu durum da erkekler için biraz sorun teşkil ediyor. Her kültürde değişiklik gösteriyor olsa da bizim kültürümüzde düğün erkek tarafına ait ve bu da ağır bir yük. Ancak dünyanın geneline bakılınca şaşırtıcı bir şekilde eğitim ve gelir seviyesi daha yüksek olan kişilerin daha fazla evlendiği de görülüyor. Bununla birlikte özellikle gelir seviyesi daha düşük olan kesimin evlilik için yeterince bütçeleri olmadığı da araştırmalarda öne çıkıyor.
Korkular ve Sorumluluklar
Erkekler doğası gereği hala özgür yaradılışın hakim olduğu canlılar. Evlilik, pek çok erkek için sosyal yaşamı başta olmak üzere eşlerin ailesi, toplum ve eşleri tarafından bir kısıtlama olarak görülebiliyor. Özgürlüklerinin kısıtlanması dışında aynı insana hayat boyu aşık olmayacaklarından, daha iyi bir seçeneği kaçıracak olmaları da duydukları korkular arasında. Aile kurduktan sonra artacak olan sorumluluk da başka bir etken: Kendilerini sadece bir baba, bir koruyucu olarak tanımlamaktan çekiniyorlar. Biraz önce kendilerini gerçekleştirmek açısından söylediklerimizle çelişiyor gibi görünse de çelişmiyor; kadınlar için de durum aynı sayılır. Kimse kendini bireyselliğinin önüne geçecek bir tanım ile kısıtlamak istemez.
Evliliğin Toplumsal Konumlandırması
Bir de bu var tabii: Evlilik her zaman toplumda erişilebilecek en üst nokta olarak değerlendirildi. Siyaset dünyasına bakın; düzgün bir aile iyi bir siyasetçi nitelikleri arasında yer alıyor hala. Ancak bu artık değişiyor. Evliliğin, insan evrimine bir müdahale olmasından başlayarak devletin “aşk hayatını” yasallaştırmasına kadar pek çok karşı görüş yükseliyor. Pew raporundan aktarılmış olan bilgiye göre özellikle Y kuşağında 18 ila 29 yaş arasındakileri %67’si, 30 ila 49 yaş arasındakilerin %53’ü, 50 yaş ve üzerindekilerin %55’ine göre evlenmek ve aile kurmaktan daha başka, daha bireysel önceliklerinin olması, daha sağlıklı bir toplum yapısına hizmet ediyor.
Monogami ve Hipergami
Monogami hala tartışmalı bir konu. Evrimsel açıdan tek eşli canlılar olmadığımız, hatta tek eşli olabilen çok az memeli olduğu görüşü ağır bassa da, yine ilkel kabilelere bakıldığı zaman tek eşli ilişkilerin varlığı da bulgulanıyor. Erkeklerin her zaman akılda tuttuğu bu olgu da evlilik önünde büyük bir engel ve elbette “doğası gereği” diye bakacak olursak bu durumu “her çiçekten bal almak” olarak yorumlayamayız. Ya da “4 saat seks yapmadan duramam.” diyen J.F. Kenndy gibi satiriasist olarak değerlendiremeyiz (aman!). Bununla birlikte kadının doğası da hipergamiye yatkın. En kaslı, en sağlam genleri taşıyan, bugün en yüksek sosyal statüde ve en yüksek gelir seviyesine sahip erkekleri seçmeleri de “para avcılığı” olarak tanımlanmamalı. Erkekler açısından bakarsak genel görüş; her iki sebepten de evliliği kaçınılacak bir kurum yapıyor.
Pek çok farklı kültüre göre şekillenen pek çok farklı sebep, bakış açısı var. Hepsini sıralamak mümkün değil elbette. Bununla birlikte bir sonuç belirtmek de bizi aşar. Bizim tavsiyemiz sadece böyle bir adım atmadan önce iki insanın da birbirini iyice tanıması ve bundan da önemlisi belki, ne istediklerini bilmeleri olabilir.